Bu makale 2017’de simurgnews’te yayınlanmıştı. Güncellenerek yeniden yayınlanmasında yazarı tarafından yarar görüldü… 24np.info

İlk büyük dünya savaşından yenilgi ile çıkan ve tek tek sömürgelerini kaybettiği gerileme dönemini iç anadolu ile sınırlı başkenti dahil önemli tüm kent ve limanları ya işgal altında yada işgal tehditi karşısında bir dünya konjonktüründen askeri bürokrasisinin 2./3. sıra elitleri ile dönemin ticaret ve toprak sahibi sınıflarının önderliğinde köhnemiş feodal kabuğunu atıp , emperyalist dünya sistemine yönü dönük bir cumhuriyet olarak doğan ancak çok uluslu yapısından tutunda en geri üretim biçimlerinden menkul sorunlarını, ötelemesi/ertelemesi nedenleri ile tek partili dönemlerinde de, çok partili dönemlerinde de yapısal zayıflıklarını ceberrut bir devlet baskısı ve kimi zamanlar tarihine katliam lekelerinide süren sistematik faşizan yapısı ile en çok ta kurucusunun adını ve manevi varlığını hep bir baskı unsuru olarak iliğine kadar hissetmiş bir cumhuriyetten, 102 yıl sonra sosyal yapısında çoktan atmaya başladığı dikişlerin, devlet kurumlarında da gürültülü bir şekilde sona gelindiğini işaret eden sesi, bize bu soruyu sorduruyor… Cumhuriyetten nereye?
Cumhuriyetin inşaasında, toplumsal dayanaklarını işçi sınıfı ve köylülüğün emekçi katmanları yerine, toplumsal yapının en geri ve sömürücü kesimlerinde arayan Cumhuriyet elitleri, işgal yıllarından başlayarak sistemde kendine yer açmaya, işbirliğine hazır bir görüntü vermeye ve nihayetinde bağımlılıklarını pekiştirerek içte sosyal dayanaklarını oluştururken yaptıkları yapısal hatayı dışta da aynı sınıfsal reflekslerle devam ettirmişler ve böylece baştan zayıflığa mahküm ettikleri Cumhuriyetin bugünlerinede baştan açık kapı bırakmış olundu.
Bir başka yol hep vardı. İşgale karşı Anadolu’da direnme eğiliminin inisiyatifini ele geçiren Mustafa Kemal ve çevresindeki Osmanlı askeri bürokrasisinin 2. kademesidir. Kemalist hareket, işgal yılları içinde kendilerine yaşamsal destek sunan Sovyetler Birliği ile dostluk,TKP ve önderliği üzerinden ülkenin işçi ve köylü kitlelerini sosyal dayanak olarak tercih yapsaydı günümüze cumhuriyetin niteliği ve demokrasi geleneğinin içeriği hile ile yıkılacak koflukta olmazdı. Elbette tüm Cumhuriyet tarihinin bir kartopu gibi yuvarlandıkça çığa dönüşen zaafları, sadece kuruluş yıllarına onun önderliği Mustafa Kemal e ve ekibine yüklenmemeli. Herşeyden önce yarı sömürge Osmanlı imparatorluğunun askeri bürokrasisinin 2. düzeydede olsa paşa’larından sosyalist devrimcilik yada halk devrimciliği yönelimi beklenemezdi.ki zayıf bir olasılıkla ikincisi için varolan şansıda Yeşilordu ve Çerkes Ethem tasfiyesi ile kendi elleri ile bilerek ve isteyerek yokettiler.Bu tasfiye ile içerde ulusal hareket içindeki iktidarını sağlama alan Kemalist önderlik; Mustafa Suphi ve TKP imhası ile emperyalist sisteme yönü ve yeri hakkında güven vermeyi başardı.
1.İktisat Kongresi ile 17 Şubat 1923 te Cumhuriyet ilanından hemen önce uluslararası sermaye ye mesaj verirken; Bu ekonomik sosyal programa uyan hukuksal sistemin CHF sonrasinda CHP somutunda tek partili modern bir cumhuriyet le tamamlanması ile sistem memnuniyeti sağlandı. Halifelik yükünden kurtulundu. Din işleri ile devlet işleri kağıt üzerinde ayrıştırıldı. Kurtuluş savaşı yıllarında işbirlikçi eğilim içinde ki ulemanın erk ayağı kesilirken tabanda doğacak tepkide Diyanet işleri başkanlığı ile hem nötr edilme yoluna gidildi hemde devlet eli ile bu kesimlerin politik güç oluşturmaları denetim altına alınmış oldu. Pragmatist olan Kemalist elit bu kesimi tümüyle yoketmek yerine toplumsal çelişkilerin arttığı durumlarda yedek bir güç olarak bulundurmayı tercih etti.
Tek partili bir sistemde olsa o yıllarda bu henüz bir kusur algısı içinde ele alınmadı. Fransız ve İngilizlere sunulan imtiyazlar ve işbirliği, 2. Dünya savaşını koşullayan yıllarda kendini toparlayan Almanya yı da kapsadı. Hatta öyleki Hitlerli Almanya yılları, Mustafa Kemal’in ölümünden sonra rejimin ikinci adamı Milli Şef İsmet İnönü ve Recep Peker”li CHP hükümeti ile içerde nazi hayranı bir iklim yarattı. Alman savaş sanayiinin ihtiyacı olan çeliğin hammaddesinin ana sağlayıcısı olarak, Türkiye Cumhuriyetini gösterirsek tarihi bir gerçeğe ışık tutmuş oluruz. 2. Dünya savaşı Faşist Almanya-İtalya-Japonya cephesi için yenilgiye evrildiğinde Türkiye’de Almanyaya göstermelik savaş açacak ve hızla demokratik dünya ya dahil olacaktır.
Sosyalizmin SSCB nin başarıları ve savaş sonrası Avrupanın yarısını kapsayan bir sosyalist sistemin doğması, ABD nin hakim olduğu emperyalist sistem eksenindede mantar gibi çok partili parlamenter sisteme sahip burjuva demokrasileri yada paravan demokrasiler geliştirildi. Bu dönemde de iç dinamikleri ile demokratik bir değişim gerçekleştiremeyen Türkiye cumhuriyeti, savaş yıllarında güçlenme şansı bulan komprador burjuvazinin klik çıkarlarına uygun siyasal biçim değişiklikleri yoluna gitmiştir. Dünya ya Amerikan barışını tüm mentalitesi ve yöntemleri ile dayatan ABD yeni sömürgecilik modelini geliştirerek Türkiye gibi ülkelerin egemen sınıflarını salt üzerinden iş göreceği öğeler olarak bırakmayıp içine nüfuz edebildiği,askeri, sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasal olarak biçimlendirip bağımlılığı derinleştirdiği bir eklemlenme dayatmıştır. SSCB ile soğuk savaş yaşadığı yıllarda el attığı, gelişimine ‘yardım’ ettiği devletlerin adeta küçük amerika algısı ve ülke içinde en geri feodal öğelerin sisteme bağlanıp, bölgede antisovyetik operasyonlarında kitle tabanı ve işbirlikçiliğin insan deposu olarak örgütlendiği olgudur. Bu güruh 1960 ve 1970 li yıllarda, ABD çıkarları için oyanadıkları uğursuz rolün semeresini 12 eylül döneminde amerikancı cunta şeflerinin bu günler için kollaması ve olanaklar sunması sayesinde devleti içten kemirecek kurumsallaşmayı sağlama şansı bulmuş ve güce ulaşmıştır. Afganistan’dan Çeçenistan’a Bosna’dan Filistin’e ve günümüzde Kuzey Afrika sahillerinden Yemen Irak ve Suriye’ye ABD operasyonlarında her biçimde yeralmış ve bu operasyonlarla savaşlardan palazlanma sağlamış; Yeni politik/askeri güçler devşirme ve iç politika için paramiliter çeteler, tetikçiler, canlı bomba ve suikastçilere sahip savaş lordları haline gelmişlerdir.
Bugün iktidar da 102 yıllık cumhuriyetin kuyusunu kazan bu devşirmelerdir. Çoğunluğu Komünizmle mücadele derneği, Milli türk talebe birliği ve DP sonrada AP ve MHP kurumsallaşmasında üretilen bataklık sinekleridir. Fethullah’ından Apdullah’ına,Tayyip’inden ,Melih’ine ve adını burada sıralamaya gerek olmayan hemen hemen tüm kadrosu ile bugünkü Kemalizmden, Aramco şeriatçılıgı anaforunun figürleridir. Yeni kuşaklar için bu kitabi bilgiysede henüz yaşamda olan, Sol’un 60’lı 70’li kesimleri için somut yaşam bilgisidir. Devletin kökleri ITTIHAT TERAKKİ, CHP ve CHP somutundan kaynak bulan ve köklenen inkarcı /tekçi temelinin zaafından yararlanan bu ekip,demogoji ve illüzyon oyunları ile sadece solun çözme şansına sahip olduğu ulusal ve demokratikleşme sorunlarında ki beklentileri kullanarak ajandalarını gerçekleştirebilecekleri politik atmosferi adım adım yaratma şansı buldular. Solun çok parçalı yapısı ve yapısal zaafları, kürt ulusal hareketinin prağmatist tercihlerle bu güruha fırsatlar sunması farklı alternatiflerin doğabileceği devrimci fırsatlardan yararlanılamaması bugüne taşıyan gerçeklerdir.
AKP ile iktidar şansı bulan bu devşirme kesim en ahlaksız en sinsi ve en pragmatist olduklarını iktidar yıllarında fazlasıyla gösterdiler. ABD bugün ‘Büyük ortadoğu Projesi’ için en kullanışlı ekiple yani RTE ve partisi AKP ile çalışma şansı bulmuş oldu. Iktidarın tek elde toplandığı, sorgulamadan hizmet eden, kolay yönetim olanakları sunan mutlakiyet rejimi için ustaca yürütülen bir yol haritası ve işbirliği sürecinde politik, hukuksal olarak aşındırılan inkarcı /tekçi Kemalist cumhuriyetten Başkanlık sistemi paravanıyla ümmetçi mutlakiyete geçmenin sokakta ve mecliste son adımları atılıyor.
Siyasette güçlenmeyi, süper güçlerle çıkar paralellikleri, faydacı ittifaklar, aldatma, inanç bezirganlğı, ilkesizlikte gören; Erkler üzerinden hızla kişisel, ailesel, akrabasal, çevresel, cemaatsel vurgunlarla birikim yaratmayı amaca kutsallık atfedip buna ulaşmak için mübah gören; Yetki ve kurumlarda konumu; “bal tutan parmağını yalar”dan, fırsatları ganimet fatihliğine çeviren her biri birer “sultan” özentisi olan kirli işlere, kişilik erozyonuna, toplumsal suçlara, hukuksuzluğa, insanlık suçlarına ve savaş suçlarına yatkınlıkları artık ispata gerek kalmayacak şekilde açıktır. Orta-Doğuda özelliklede Kürdistan coğrafyasınıda içinde barındıran Irak ve Suriye’de askeri ve diplomatik denklemleride içerecek şekilde her yolla bölgesel etkisini pekiştirmeye vargüçleriyle çalışmaktadırlar. Gelişmesi olası bir genel savaş öncesi Kürt hareketinin etki alanlarında ya havuçla ya sopa ile kurguladıkları senaryoyu yaşama geçirmek için ABD ve İsrail le el altından yada açıkça her türlü tavizide içeren bir pazarlık içindedirler. Bölgedeki başta Kürt halkı olmak üzere çeşitli etnik ve inanç topluluklarının devlet terörüne maruz bırakıldığı, kirli savaş yöntemleri altında yaşam koşullarını uyguladıkları bölgedeki medya temsilcilerinin ve BM gözlemcilerinin raporlarından görülebilir durumdadır.
Sayısal ve erksel güçlerini gerek seçimlerde gerekse meclis işlerliğinde defalarca parmak ısırtan hile ve desise uygulamaları ve çifte standartları ile ensesi, cüzdanı, suç ilişkileri ve çıkar desteği gelişmiş bu gayrı meşru misyonu, karabasan gibi çöktükleri yaşam alanlarımızdan, ülkemizden, coğrafyamızdan, tarihten söküp atmak için sızlanma, kınama, kuru ajitasyondan çok daha fazlası gerektiği görülmektedir. Tartışmasız bugünkü gelinen uçurumun kenarından rahatsız olan her kesimin birleşme, birleşebilme sözcüğü üzerine hızla kelime hazinesini ve kavram bilgisini geliştirmesi gerekiyor. silik bir burjuva muhalefeti ve yasal demokratik mücadele alanlarında etkili ama parametreleri bu zeminle kısıtlı DEM Parti gerçekliğinde takıntı haline getirilmiş parlamentarizmi yada dile pelesenk olmuş yaşamda karşılığı bulunmayan formülasyonlardan sıyrıldıkça güç olma şansı artacaktır. Son bir yıl da bu çıkar zeminli suç şebekesinin karşısına, politik ve kitlesel güç olarak çıkmaya yol açacak birliktelikler ve yaşamları tehdit eden resmii/gayrıresmii terör uygulamalarına ve aygıtlarına karşı meşru müdaafa zemininde direniş geliştirilmelidir.
Cumhuriyetten nereye? Sorusunun yanıtı, sanıldığı üzere, iktidara çöreklenmiş bu suç şebekesinin hedefinin tanımı değil bizim bir alternatife sahip olup olmadığımızdır. Zira iktidar hedefi olmayan hareketler eninde sonunda dağılmaya aday kalabalıklardır.
İsmail Doğruer
+ There are no comments
Add yours